12 Mayıs 2008 Pazartesi

cannes'a gidecek reklamcilara oh la la bir önerim var


Trene atlayin ve Paris'e gidin. Ben bir keresinde yapmiştim. En güzel tatillerimden biriydi.
Öyle meşakatli bir şey değil, ben yaptiysam her ademoglu yapabilir. Cannes'daki tren istasyonuna gidiyorsunuz, biletinizi aliyorsunuz ve harika bir trene biniyorsunuz. Yanliş hatirlamiyorsam yolculuk 7 saat kadar sürüyor. Geçtiğiniz yollar harika. Bütün otobanlar yeşertilmiş. Yolculuğunuz sirasinda bir şişe şarap açtirip yanindan geçtiğiniz arazilerden birinde bağ eviniz olduğunu hayal ediyorsunuz. Fransiz kocaniz Patrick ya da kariniz Charlotte'la uzun yillardir hayalini kurduğunuz ve sonunda yapabildiğiniz o güzel bağ evi...
Ve tabii ki sarhoş, başbelasi komşunuz David! Hiç mi rahat vermez bu adam!
İşte siz bunlara dalip giderken zaten tren de Paris'e dalmiş oluyor.
İneceğiniz istasyon şehir merkezine yakin. Ben olsam oradan Saint German'e, Mare'ye ya da Montmartre'a giderim. Geceliği 20 euro'dan bir oda kiralarim ve valizlerimi biraktiğim gibi bir bistro'ya gidip sarhoş olmaya bakarim. Yeterince kivama geldiğimde ise karşima çikan ilk caz kulübe girerim.
Ya da şarabimi alir, Eiffel'in bahçesine giderim. (Bahçe deyince gözünüzde küçülmesin, bir futbol sahahisi büyüklüğünde bir alan) Orada piknik yapan Fransizlara şarabimdan ikram eder ve Türk-Fransiz dostluğu adina sarhoş olurum. Ve bunu her gün bir kez daha tekrar ederim.

Hiç yorum yok: