24 Haziran 2008 Salı

Cannes Yazi Dizisi - 1

İçimize mayolarımızı giydik, bir umut bu sene de Cannes'a gittik. Normalde hiçbir numarası olmayan bu Fransız tatil beldesi, festival döneminde pek bir şenlenir. Dünyanın her ucundan, yüzlerce reklamcı gelir, işleri yarışırken onlar da kaynaşır.
Biz de aynı sebeble oradaydık. Biz derken, 6 erkek ve ben. Erkeklerimiz için Cannes gezisi daha çok sarı tebessümleri yakalamak, kumsalda tanga pususuna yatmak, hatunların arkasından havlamak gibi birtakım Ata sporlarıyla uğraşmakla geçti. Bu bölümü fazla uzatmaya gerek yok.
İşin iş kısmına gelecek olursak, Cannes'da ödül almak öyle Kristal Elma almaya benzemez. Olur da bir altın aslan alırsanız sırtınız bir daha yere gelmez, bir de gelen gideni aratmaz.
Orada bir kez daha farkettik ki gavur işin bokunu çıkarmış, biz Türklere işin uygulama kısmında açık ara fark atmış. Ama nedir? Ağlamak yooook, gülmek var.
Çıtanın bu noktalarda olduğu bir yerde, biz de 3 finalist bırakmayı başardık. İsimlerini de yazıyorum, google'da bir parselleri daha olsun kardeşlerimin. Volkan Karakaşoğlu ve Levent Yalgın, Amnesty için yaptıkları banner çalışmasıyla binlerden sıyrıldılar. İnsanlıktan nasibini almamış bu iki arkadaşımın, insan hakları gibi bir konuda shortlist'e kalması beni baya bir düşündürdü.
Gül Kanık ve Burak Kunduracıoğlu Cafe Del Mondo basın ilanıyla Cannes'da gururumuz oldu.
Henüz 24'lerinde olan bu iki genç, uluslararası yarışmalarda çocuğu koymayı alışkanlık haline getirdi. Biraz daha büyüyünce ne olacaklar tahmin edemiyorum.
Finale kalan bir diğer iş ise Talha Yüksel'e aitti. Sayın Yüksel, Ganj basın ilanıyla yine çok zor bir kategori olan medyada, tüm o cafcaflı işlere ve büyük prodüksiyonlara gelişine vurdu, güçlü fikriyle bir kez daha yeteneğine hayran bıraktı.
Beni soracak olursanız babayı aldım. Ama çok değer verdiğim bu insanların başarısı da benim için azbuz bir mutluluk olmadı. Ekmek çarpsın.

10 Haziran 2008 Salı

Cok acik söylüyorum Darren Arnofsky'i sevmem. Mesela bana kahve ismarlamak istese bir an düsünürüm. Bu adam Requiem For a Dream adli filmi cekerek bana birkac saatlik büyük bir izdirap yasatmisti. Eve gittiğimde kekeliyordum. Ee niye sinemadan cikmadin diyecek olursaniz; film festivalindeydim, cocuktum, festival izleyicisinden korkuyordum.
Bu animin üzerinden yillar gecti ve gectigimiz cumartesi günü geldi.
Karsimda Darren'in son filmi The Fountain. O bana bakiyor, ben ona. Bir cesaret koydum.
İlk 3 dakika icerisinde tamamen ekrana kitlendim. Soyle oyunculuk, böyle cekimler demeyecegim, diyemiyorum. Bir bucuk saatlik filmle ben agzimin payini aldim.
The Fountain daha önce izledigim hicbir seye benzemiyor. Bay E de benzemiyordu ama carptirmayin. Yüreginizin kaldirabilecegi bir dönemdeyseniz izleyin diyorum.

here is the deepest secret nobody knows,
here is the root of the root and the bud of the bud
and the sky of the sky of a tree called life;
which grows higher than the soul can hope or mind can hide
and this is the wonder that's keeping the stars apart.
i carry your heart, i carry it in my heart.

6 Haziran 2008 Cuma

4 yasinda bir cocugu camdan atmak icin sebeblerim var

Bizim kapicinin 4 yaslarinda acaip tatli bir oglu var. Adi Cihan. Cihan, evimizdeki oyuncak popülasyonunun fazlaligindan midir, gelen gidenin coklugundan midir, apartman ahalisine gore toyluğumuzdan midir, neden bilmem, pek sever bizi.
Gecenlerde kapi calindi. Delikten baktim, gorunurde kimse yok. Hah dedim, Cihan bu. Ayakkabilarini cikarmis, arkalarina basmis, kapida dikiliyor. Naber, napiyorsun dememe kalmadan beyim iceri girdi, oyuncak reyonuna gecti. Cihan, sanki ben onu dogurmusumcasina oyuncaklarla takilirken ben de ev halciligi oynuyordum. Bu satirlara kadar ne kadar sevimli gidiyor degil mi hikaye? About a boy'u tekrar cekmek üzereyiz neredeyse. Neyse. Birara Cihan'i bana bakarken gordum, 'bir sey mi oldu?' dedim. Cihan yavasca yanima yaklasti ve kimseye duyurmak istemeden 'Sen niye bu kadar kücüksün?' dedi. Tut bacaklarindan, 5. kattan sarkit veleti! Sonra manset ol: 'Önemsiz reklam yazari Z.K, 4 yaşindaki cocugu camdan atmaya kalkti'.
Sakince cevapladim, 'kücük degilim Cihan, minyonum'. Cihan'i cevabim kesmedi, 'yok yok kucuksun, öbür kadinlar senden daha büyük' dedi. Bunu bana diyen yer elmasi, bir metre var yok. Cihan'in kafasini karistirmak icin onu soyle cevapladim 'bakma sen benim bu kadar gözüktüğüme, topragin altinda benden üç tane daha var.' Korktu. Köftelerini yemeden gitti. O gün bugündür ortalikta gözükmüyor.

yildiz olmak da zor be kardesim


Yildizlar ne kadar büyük olursa, bu onlarin ölüme o kadar yaklastiklarini gosterirmis.
Büyüyen yildizlar, geri sayimlarini yaparken ayni zamanda mavi ve kirmizi renklerde isiklar sacarmis. Gicik ve lezbiyen bir sinema elestirmeni olsaydim bu durum için gorsel bir solen, lirik bir anlatim derdim. Demedim.
Ölümü böylesine bir şölen haline getirmeleri hoşuma gitti. Bu yildiz milleti de az yaygarci degilmis.

Not: Ak cüceler diye bir yildiz türü varmis. Gökyüzünde yalniz gezen yildizlar galiba bunlar.

Allah sarkastizmi basimizdan eksik etmesin

Her sey gibi 'sarkastizm'in de beynimizde bir yeri oldugu saptanmis. Sag lopun ikinci kivrimi gibi acik adres veremeyecegim ama oralarda bir yerlerde iste. Neyse, sasirtici olan bu kismi degil.
Herhangi bir sekilde beyninin bu kismina darbe alan, yani bir sekilde sarkastik kivrimlari zarar goren insanciklar bu duygudan mahrum kaliyorlarmis. En basit ornegini verecek olursak, firtinanin ortasinda 'ne güzel hava piril piril' dediginizde, sarkastik fakiri soylemesi ayiptir bir bok anlamiyormus.
Anlasilan onlar icin Woody Allen'in varliginin Aysun Kayaci'dan pek bir farki yok. Adi gecmisken Woody'nin yeni kitabi cikmis: Mere Anarchy.

4 Haziran 2008 Çarşamba

Chuck Palahniuk ya da bir delioglan


Chuck Palahniuk'in yeni kitabi Snuff cikmis. Remzi kitabevinin raflarinda bulabilirsiniz (Türkçe'ye henüz çevirilmedi sanirim). Buyrun bu da kitaptan bir satir:
"This kid fucks like he's got something to prove!"

3 Haziran 2008 Salı

Yogun istek uzerine sinezteziye aciklik getiriyorum

'Sinestezi, bilinçli zihinsel olaylarin tetiklemesiyle ortaya çikan bilinçli bir duyusal bir deneyimdir. "Synesthesia", Yunanca syn: birlikte ve aesthe-sis: algilamak sözcüklerinin birleşiminden oluşan istemsiz bir deneyimdir. Birleşmiş duyular ya da "eşduyum" olarak da ifade edilebilir. Sinestezi, istemsiz yoğunlaşma sonucu ortaya çikan belirgin canli ve güçlü duyusal deneyimdir. Yalnizca, insanlarin çok azi günlük olağan durumda bu deneyimi yaşarlar. Bazi araştirmacilarca dil dişi düşünmenin özel bir belirtisi olarak kabul edilirken, bazilarinca tam bir "hastalik", "anormallik" ve mucize, mistik bir insan yeteneği olarak kabul edilir. Hatta, sinesteziyi biyolojik bir olaydan ziyade sosyal ve kültürel bir fenomen olarak görenler de vardir. Sinestezi bir hastalik olarak değil de bir duyusal algilama "hediyesi" olarak görülebilir. Sinestezinin birçok şekli vardir. En sik izlenen şeklinde kişi, harfleri renk olarak deneyimler. Her harf, kişinin kendisine göre farkli bir renk olarak algilanir. Bu kişiler (sinestezikler), eğer erken çocukluk döneminde bu deneyimi yaşamaya başlarlarsa sinezteziyi günlük normal, olağan bir olay olarak düşünürler. Sinesteziklerin çoğu, diğer insanlarin algisal deneyimlerinin bir parçasi olarak ayni deneyimleri yaşamadiklarini öğrendiklerinde büyük bir şaşkinlik yaşarlar. Çünkü, o zamana kadar herkesin kendisi gibi algiladiğini kabul etmiş ve düşünmüştür.

Sinesteziyle ilgili yayinlanmiş ilk olgu John Locke'a (1690) aittir. Locke'un özelliklerini aktardiği kişi, kördü ve tam bir sinestezik değildi. Fakat algilamada duyusal birleşmenin görüldüğü ilk örnekti. Borazan sesini "kirmizi" olarak deneyimliyordu. Daha sonra, uzun süre ciddi olarak sinesteziyle ilgilenen bilim adami olmadi. Öznel bir deneyim olmasi ve iki kişinin bile benzer deneyimleri yaşamamasi nedeniyle sinestezinin bilimsel bir inceleme alani olamayacaği düşünüldü. Ancak zamanla biriken olgu örnekleri ve kanitlarla incelenmesi gereken bir konu olarak tekrar değer kazandi. Nörolog Dr. Richard E. Cytowic, "A Union of the Senses" (1989) ve "The Man Who Tasted Shapes" (1993) adli iki kitap kaleme aldi ve dikkatin tekrar sinesteziye çekilmesini, sonuçta da sinestezi araştirmalarinda bir rönesansin ortaya çikmasini sağladi.

Sinestezi deneyimi birbiriyle ilişkili iki kisimdan oluşur. Bunlar tetikleyiciler ve eşleniklerdir. Tetikleyicilere harfleri örnek verebiliriz. Eşlenikler ise harfler algilandiğinda, her harfe eş olarak deneyimlenen algilar (renk, ses, dokunma, koku) tanimlanabilir. Ya da ağlayan bir bebeğin sesi (tetikleyici) sinestezik bir kişide hoşa gitmeyen sari renk (eşlenik) olarak deneyimlenir. Sinesteziklerin çoğu için, sinestezi tek yönlüdür. Yani, sesleri renk olarak deneyimleyen bir kişi, renkleri ses olarak deneyimlemez. Tetikleyici ve eşlenikler arasindaki ilişki bir düzen içindedir. Her eşlenik, özel bir tetikleyici tarafindan tetiklenir. Bir kişiye, ayni tetikleyicilerin uygulanmasi durumunda aynieşlenikler algilanir. Örneğin, bir kişi A harfini kirmizi olarak deneyimliyorsa, farkli el yazilariyla veya küçük karakterlerle yazilsa da, A harfini daima kirmizi olarak deneyimler. Özetle, tetikleyicilerin büyük bir esnekliğe izin vermesine rağmen, eşlenikler sabit kalirlar. Harf-renk sinestezisinde, harflerin kimliği renklerin kimliğini belirler. Konuşulan harfler için sesin şiddeti, söyleniş tipi, harflerin eşlenikleri üzerine etki etmez. Ses-renk sinestezisinde genellikle, kişiler gözlerinin önünde renkler görürler ve sesin perdesinin değişimiyle renkler de değişir. Bu kişiler görme alanlarinin tamamen renklerle dolduğunu ifade ederler.

Sinesteziklerin çoğunluğu solaktir. Herhangi bir ruhsal ve beyinsel rahatsizlik eşlik etmez, sağliklidirlar. Hepsinin olmamakla birlikte, çoğunluğunun bellekleri çok iyidir. Ancak, hatirlamada daha çok eşlenikleri kullanirlar. Nesnelerin uzamsal yerleşimini çok kesin olarak hatirlarlar. Yüksek zekalarina rağmen, bir kismi belirgin olarak hesap yapmada zorlanir. Sağ-sollarini siklikla kariştirirlar. Birinci derece akrabalarinda disleksi (okuma bozukluğu), otizm ve dikkat eksikliği normal toplumdan daha sik olarak, %15 oraninda rastlanir. Bilinmeyen bir nedenle homoseksüel tercihler sinesteziklerde siktir (%10). Yaşamişlik hissi (deja vu), olacak olaylari önceden rüyalarinda görme gibi "nadir deneyimleri" de cok yaşarlar.'

demiş anonimin teki.
'İnsanlar söylediklerinizi ya da yaptiklarinizi unutur, ama onlara neler hissettirdiginizi asla unutmaz' - Maya Angelou

Adam Fawer'in yeni romani Empati'den.

Shopenhauer ne demiş?

Kişi istedigini yapabilir; ama ne isteyecegini isteyemez.
(Der Mench kann was er will; er kann aber nicht wollen was er will)

Sineztezi olmak istiyorum

Sineztezi ( synethesia): Duyularin birbirine kariştigi nörolojik bir durum.
(Örnek: harf ve seslerin renk olarak, bazi kelimelerin agizda tat olarak algilanmasi)