eski sinemalar
karanlığa dağılan o çocuk ben miyim
beni mi kovalıyor tabancalı adamlar
ıssız sarayların güngörmez prensiyim
yalnızlığımı belki de aşk tamamlar
bilmek zor hangi filmin neresindeyim
ne yapsam içimde o eski sinemalar
galiba tahtabacak korsan gemisindeyim
prensesler cariyem akdeniz bana dar
günlerdir teksas’ta eşkıya izindeyim
hızlı tabanca çeken üstüme kim var
tarzan zor durumda yetişmeliyim
ne yapsam içimde o eski sinemalar
kanlı bir sarışınla şanghay trenindeyim
takma kirpiklerinde hülyalı dumanlar
yabancılar lejyonu’nda fransız teğmeniyim
belki harp divanından idamım çıkar
bitmiyor nedense başlayan hiçbir film
ne yapsam içimde o eski sinemalar
Atilla İlhan
23 Şubat 2010 Salı
15 Ocak 2010 Cuma
Onur Ünlü, nam-ı diğer Ah Muhsin Ünlü.
Şu hayatta yarattıklarıyla, hissettiğim en büyük ruhlardan biri.
Bu da en son şiiri.
Resullah'la benim aramdaki farklar
resulullah süper bir insandı, ben o kadar değilim.
resulullah yolda ebu bekir’i görse ‘es selamu aleyküm ya sıddık’ derdi,
ben yolda ebu bekir’i görsem tanımam.
resulullah asla yalan söylemezdi; ben annem ölürken hiç ağlamadım.
ben annem ölürken çok ağladım çünkü annem
gırtlağından hırıltılar çıkarırken nasıl terliyordu, görmeliydiniz.
resulullah azrail’i yolda görse tanırdı;
ben azrail’i annemin yanında görseydim ona bir çift lafım olurdu,
derdim ki şimdi yani af edersin ama o sıktığın annemin gırtlağı.
resulullah olsa ona bunları söylesem o bana gülümserdi;
o bana gülümserdi ben ona derdim ki, anam babam yoluna feda olsun ey allah’ın resulü;
fakat şu koca melek, annemin gırtlağını sıkıyor, bir şeyler yapamaz mıyız?
resulullah orada olsaydı annemin elini tutardı derdi ki ‘kızım ha gayret!’
ben orada olsaydım annemin elini tutardım ve derdim ki ‘anneciğim ölmesen’
ben oradaydım annemin elini tuttum ve dedim ki ‘anneciğim seni ben’
annem döndü bana bir baktı o bakışı görmeliydiniz.
resulullah o bakışı görseydi merhametten ağlardı;
ben o bakışı gördüm haşyetten bayılacaktım ama annem elimden tuttu.
ne tuhaf, anneler ölürken bile çocuklarının
anneler ölürken bile çocuklarının ellerini bırakmıyor ne tuhaf...
resulullah çok şanslı bir insan
annesi öldüğünde o küçücüktü;
benim annem öldüğünde ben küçücük değildim,
zaten şanslı birisi de değilimdir, filmlerim iş yapmaz.
annem daha yeni öldü fazla uzaklaşmış olamaz!
olamaz dedim annem son nefesini alıp da vermeyince
verse de ben alsam onu, içim ferahlasa, siz de görseniz
resulullah tutsa annemin elinden birlikte geçseler çölü
nasıl olsa resulullah da ölü annem de ölü.
Şu hayatta yarattıklarıyla, hissettiğim en büyük ruhlardan biri.
Bu da en son şiiri.
Resullah'la benim aramdaki farklar
resulullah süper bir insandı, ben o kadar değilim.
resulullah yolda ebu bekir’i görse ‘es selamu aleyküm ya sıddık’ derdi,
ben yolda ebu bekir’i görsem tanımam.
resulullah asla yalan söylemezdi; ben annem ölürken hiç ağlamadım.
ben annem ölürken çok ağladım çünkü annem
gırtlağından hırıltılar çıkarırken nasıl terliyordu, görmeliydiniz.
resulullah azrail’i yolda görse tanırdı;
ben azrail’i annemin yanında görseydim ona bir çift lafım olurdu,
derdim ki şimdi yani af edersin ama o sıktığın annemin gırtlağı.
resulullah olsa ona bunları söylesem o bana gülümserdi;
o bana gülümserdi ben ona derdim ki, anam babam yoluna feda olsun ey allah’ın resulü;
fakat şu koca melek, annemin gırtlağını sıkıyor, bir şeyler yapamaz mıyız?
resulullah orada olsaydı annemin elini tutardı derdi ki ‘kızım ha gayret!’
ben orada olsaydım annemin elini tutardım ve derdim ki ‘anneciğim ölmesen’
ben oradaydım annemin elini tuttum ve dedim ki ‘anneciğim seni ben’
annem döndü bana bir baktı o bakışı görmeliydiniz.
resulullah o bakışı görseydi merhametten ağlardı;
ben o bakışı gördüm haşyetten bayılacaktım ama annem elimden tuttu.
ne tuhaf, anneler ölürken bile çocuklarının
anneler ölürken bile çocuklarının ellerini bırakmıyor ne tuhaf...
resulullah çok şanslı bir insan
annesi öldüğünde o küçücüktü;
benim annem öldüğünde ben küçücük değildim,
zaten şanslı birisi de değilimdir, filmlerim iş yapmaz.
annem daha yeni öldü fazla uzaklaşmış olamaz!
olamaz dedim annem son nefesini alıp da vermeyince
verse de ben alsam onu, içim ferahlasa, siz de görseniz
resulullah tutsa annemin elinden birlikte geçseler çölü
nasıl olsa resulullah da ölü annem de ölü.
18 Kasım 2009 Çarşamba
17 Kasım 2009 Salı
Bitir beni,
yoksa arkandan ağlarım.
Tutmuşum zaten kendimi
ilkinde,
ikindide
ve
burada adını saymayı unuttuğum ama emeği geçen herkeste…
Bu sefer tutmam,
ağlarım.
Bitir beni,
öyle git
-me dur?
Yok canım.
Şu üstümde kalan tenini
sıyır önce.
Şu ağzımda kalan nefesini
tut sonra.
Şu burnumdaki kokunu
çek, hah şimdi!
Git,
-ve dur ne olursun!
yoksa arkandan ağlarım.
Tutmuşum zaten kendimi
ilkinde,
ikindide
ve
burada adını saymayı unuttuğum ama emeği geçen herkeste…
Bu sefer tutmam,
ağlarım.
Bitir beni,
öyle git
-me dur?
Yok canım.
Şu üstümde kalan tenini
sıyır önce.
Şu ağzımda kalan nefesini
tut sonra.
Şu burnumdaki kokunu
çek, hah şimdi!
Git,
-ve dur ne olursun!
Yazarın teki demişki: insan 3 kişidir. Bir, olduğu kişi. Bir, olduğunu sandığı kişi.
Ve son olarak dışarıdan göründüğü kişi. Benim aklıma yattı bu açıklama.
İnsanoğlunun ilişmeden iletişime geçememesi biraz daha anlam kazandı sanki.
Şimdi örneklerle pekiştiriyorum:
Benim olduğumu sandığım ama olmadığım bir kişi var. Senin dışarıdan göründüğün ama o olmadığın bir kişi var ve bu kişi aynı zamanda kendini başka biri sanıyor.
Bu çok bilinmezli denklemin içinden kim çıkar sorarım size? Diyolog olduğunu sandığımız şey aslında bir monolog mudur? (alt okumaya geçtim)
Kelimeler birbirine kavuşur mu yoksa bir jonglörün top çevirmesi gibi kendi küçük ekseninde uçuşur mu?
Ben buaralar buralardayım. Ya da buralarda olduğumu sanıyorum ama dışarıdan başka bir yerde gibi gözüküyorum. Mesela televizyonun başında. Yaprak Dökümü'nün karşında. Ellerimde mandalina. (bunu kafiye olsun diye ekledim)
Ve son olarak dışarıdan göründüğü kişi. Benim aklıma yattı bu açıklama.
İnsanoğlunun ilişmeden iletişime geçememesi biraz daha anlam kazandı sanki.
Şimdi örneklerle pekiştiriyorum:
Benim olduğumu sandığım ama olmadığım bir kişi var. Senin dışarıdan göründüğün ama o olmadığın bir kişi var ve bu kişi aynı zamanda kendini başka biri sanıyor.
Bu çok bilinmezli denklemin içinden kim çıkar sorarım size? Diyolog olduğunu sandığımız şey aslında bir monolog mudur? (alt okumaya geçtim)
Kelimeler birbirine kavuşur mu yoksa bir jonglörün top çevirmesi gibi kendi küçük ekseninde uçuşur mu?
Ben buaralar buralardayım. Ya da buralarda olduğumu sanıyorum ama dışarıdan başka bir yerde gibi gözüküyorum. Mesela televizyonun başında. Yaprak Dökümü'nün karşında. Ellerimde mandalina. (bunu kafiye olsun diye ekledim)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)